Samimiyet mi Ego mu?

Buralara kadar geldin demek; tebrikler demek isterdim ama burada hala bir karmaşa olabilir.

Hadi onu da netleştirelim…


Ego bazen öylesine işini bilir ki, dergahtaki en saygılı mürit gibi davranır. Şeyhim de şeyhim diye dolanır durur. Ne kadar alçakgönüllü olduğunu gösterebilmek için en arka saflarda, sürekli boynu bükük ve ağlamaklı gözlerle oturur. Diğerlerine karşı mütevazı davranırken, gizliden gizliye mütevazılığı ile örnek olma, bak, işte sen de benim gibi mütevazı olmalısın mesajı verme derdindedir.

Bu öyle bir yoldur ki; öldüm dediğin yerde bayılmış numarası yaparken bulursun kendini… Sonra bir bakarsın ki mürşidin sana bakıp kıs kıs gülerek yerden kalkmanı bekliyor!


Anlıyor musun sevgili can?


Bazı canlar çok hevesli olurlar. Kolayca gaza gelir, derviş olmak için değil, derviş gömleğini giyip derviş oldum diyebilmek için, derviş olmanın avantajlarından faydalanabilmek için dergah kapısından girmeye kalkarlar.

Yanlış anlaşılmasın; tekrar hatırlatalım; burası bir dergah değildir ve mürşitlik iddiamız, müritlik beklentimiz yoktur!

Metaforlara takılma; anlatmaya çalıştığım şeyi anla; sahip olman gereken şey; geçici bir heves değil , samimi bir arayış olmalıdır.


Ego da kötü değildir.

Dediğim gibi, kişiyi kapıya getiren şey çoğu zaman nefsidir!

Spiritüel kişilik, özel yetenekler kazanmak ister. Astral seyahat yapmak, üst benliği ile iletişim kurmak, üçüncü gözünü açıp diğerlerinin göremediği bazı şeyleri görmek gibi kendisini diğerlerinden üstün kılacak becerileri olsun ister.

Birçok spiritüel kişi, bu hevesler ile girdiği manevi arayışında hakikati bulduğunu sandığı zihin alanlarında takılır kalır, döner durur.

Fakat hasbelkader neyin içinde olduğunu bir fark ederse; işte o zaman iş belki kendini bulmaya kadar gidebilir. O yüzden biz, egosu için gelenleri de kapıdan çevirmeyiz.

Belki bizi de yolun başına getiren şey nefsimiz olmuştur. Yoksa bunları nereden bileceğiz değil mi?

Böyle bir egoya can kurban! Böyle bir nefs, zamanı geldiğinde hayır işlerine koşulabilir!


Ayakkabıların (nefsin) seni buralara kadar getirdiyse onlar belli ki güzel ayakkabılardır.

Yine de biz, yolu kolay yürüyelim diye, isteriz ki içeri girmeden ayakkabılarımızı dışarıda bırakalım; illa da içeri alacaksak; hiç olmazsa koku yapmasınlar diye onları bir poşetin içine koyalım…

Özetle sevgili can; uçmalı kaçmalı fantastik hikayeler, seni diğer insanlardan üstün kılacak spiritüel beceriler peşindeysen doğru yerde olmayabilirsin…


Ben zaten samimiyim mi diyorsun…

Baş tacısın sevgili can. Ben de yolun başında samimiydim. Ama bu öyle bir illettir ki, sık sık kontrol etmek gerekir. Öylesine bir yoklamak istedim…

Hakikate uyandıktan sonra nefsimiz yine orada olsa bile artık karma yaratamaz, bizi döngülere sokamaz. Köpeğimiz gibi otur dediğimizde oturur, yürü dediğimizde yürür.

Köpeğimizi de sevmez miyiz?

Nihayet boyun eğecek, sakinleşecek, emir bekler hale gelecektir.

O zamana kadar arada bir onu yoklamak gerekir.

Bu da öyle bir yoklamadır.


Buraya gelene kadar, son 15 dakika içinde sana biraz zorluk çıkarmaya çalıştım. Hakkını helal et…

Buna rağmen sabır gösterdiysen, şu satırlara ulaşabildiysen, seni gerçekten tebrik ederim…

Artık son aşamaya geçebilirsin.

İlim Okuluna nasıl katılabileceğini, şartları öğrenmek ister misin?