Feda

Kendini bulmak için kendin sandığın şeylerden vazgeçmen gerekebileceği gibi kendine ait olduğunu sandığın bazı şeyleri de feda etmen gerekebilir.

Ortada kendin diye bir şey kalmayacaksa, kendine ait ne olabilir?

Nasıl? Korkutucu mu?

Bazı şeyleri feda etme günü geldiğinde sımsıkı sarılmaya devam mı edeceksin, teslim mi olacaksın?

Bazı arzularından, bağımlılıklarından, sahip olduğunu sandıklarından vazgeçmen gerektiğinde; bir yılan gibi kıvranmaya başlayacak olan zihnini gördüğünde ne yapacaksın?

Ölmeden önce ölmenin vakti geldiğinde “benim şirketimi kim yönetecek, benim ailem ne olacak, köpeğime kim mama verecek, evlerim arabalarım kime kalacak” diye düşünen zihnini sakinleştirip ölebilecek misin yoksa karmik döngülerinde kalmaya devam mı edeceksin?

Şimdi okumayı bırak ve tekrar, 5 dakikalığına; şu anda zihninden neler geçiyor, gözlemle

Tedirgin olan zihnini fark edebiliyor musun?

Neler diyor?

Onu biraz dinle bakalım…


Nelerden vazgeçmen mümkün değilmiş mesela?

Neleri zar zor elde etmiş, bırakamazmış?

Neler senin değerini belirliyormuş ve onlar olmazsa bir hiç olurmuşsun?


Bir önceki sayfada sana 5 dakika kendini gözlemle dedim ya hani sevgili can; ve bu sayfada bir üst paragrafta da 5 dakika zihnini izle dedim…


Eğer bunları yapmak yerine hızlıca okuyup geçtiysen, bir an önce bu yazıların sonunda nereye varacağını merak edip hızlı hızlı okuyup devam ediyorsan; bilmeni isterim ki bu yol sana uygun olmayabilir.

Belki sende en büyük erdemlerden biri yoktur.

SABIR!…

Belki de sen, sadece hakikati merak edip hayatı boyunca hakikat üzerine felsefe yapan ama asla ona yaklaşma iradesini gösteremeyen, sadece hakikat meraklısı sayılabilecek, bizim spiritüel, manevi insan dediğimiz milyonlarca kişiden birisindir.

Öylesin demiyorum. Belki…

Bunu ancak sen bilebilirsin.

Hadi şimdi, 5 dakika gözlerini kapat, nefesini izle ve gerçekten ne aradığını, neden aradığını, neleri feda etmeye hazır olduğunu, neleri feda etmekten ölesiye korktuğunu bir gözlemle…


?


Eğer dediklerimi zaten yaptıysan, şu ana kadar İlim Okulundaki eğitim sürecinin çoktan başladığını da fark etmişsindir!

Bu yolda yalnız olduğunu ve olacağını sana idrak ettirmeye çalışıyorum sevgili can! Bu yolda kimse kimsenin ağzına zorla ilim beslemez. İlim, talep edilir.

İlim okulunda kimse “ne yaptın, meditasyonu yaptın mı, su orucunu yaptın mı, şu dersi izledin mi, bu kitabı okudun mu, şu filmi izledin mi, şu inzivaya katıldın mı, şu alanın üzerinde çalıştın mı, şu inisiyasyonu aldın mı?” diye peşinden koşmayacaktır.

İlim okulunda ancak talep eden olabilirsen belki bir şeyler öğrenirsin.

Bu senin bireysel yolculuğundur.


Ana okulundaki çocuklar öğle uykusuna yatırılır, yemekleri ağızlarına beslenir, kıyafetleri değiştirilir, oyuncakları verilir, sırtları pışpışlanır.

Yüksek lisans, doktora yapan öğrenciler ise kendileri çabalar, kimse onların ağzına beslemez. Aksine onlar araştırır, yeni şeyler keşfeder, tezler yazarlar, yeni makaleler yazıp buluşlar yaparlar, bilim dünyasına katkıda bulunmaya çalışırlar ve böylece profesör olarak, usta olarak anılırlar!


Peki, İlim Okulunun bir ana sınıfı olmadığını fark ettiysen sevgili can; hala katılmak istediğinden emin misin?